Ana içeriğe atla

Türkiye Bir İslam Cumhuriyeti Olarak Kurulmuştu Ve Türkiye’de Anayasal Laiklik Süreci




Başlık biraz iddialı ve de çok ilginç gelebilir fakat yazımın devamını okuduğunuz da bana hak vereceksiniz umarım. Çünkü Cumhuriyet ilan edildiğinde, İslami devlet olan Osmanlı kurumları vardı, Türkiye’de.

‘Türkiye Büyük Millet Meclisi(T.B.M.M.)’ açılırken sanki bir şeriat meclisi açar gibi uygulamalar yapılmıştır. Hacı Bayram Cami’sinde Cuma namazı kılınmış, Kur’an’ı Kerim’ler, dualar okunmuş. Sonra hep birlikte meclis binasına gelinerek kurban kesilerek ve yine dualar eşliğinde T.B.M.M. 23 Nisan 1920’de açılmıştır. İlk meclisin milletvekillerinin bir kısmının din adamlarından oluşması da yine düşündürücüdür. İlk meclisin milletvekillerinden biri de hepimizin adını ezbere bildiğimiz ‘vatan şairi’ diye anılan ‘Mehmet Akif ERSOY’dan başkası değildir. M.Akif’in hayatını okuyanlar bilir, kendisi İslami düşüncede olan bir düşünür, vaiz ve hafız’dır. Düşünün ki o dönemde laikliğin adı bile anılmıyormuş.

Cumhuriyet 29 Ekim 1923'te ilan edildiğinde, bir sene öncesinde saltanat kaldırılmış olsada, İstanbul'da bir Halife'nin varlığı (Abdülmecid Efendi, 18 Kasım 1922'de TBMM'nin çoğunluk oylarıyla halifeliğe seçildi.) Cumhuriyet üstündeki din etkisini anlatmaya bir nebze olsun yeter. Daha başka şeyler de vardır, eğitimde de Osmanlı dini okullarının açık olması etkisi de vardır. Bir de TBMM'nin Meclis Reis'inin arkasında asılı olan üstünde bir ayet yazılı olan levha, meali şöyledir: 'Onların işleri şura iledir.' anlamına gelen güzel bir ayettir. Fakat şu an ki şartları düşünün böyle bir şey mecliste olması mümkün mü? Din etkisini anlatmaya yeter bu dediklerim. Mutlaka Cumhuriyetin kuruluşunda ki bu şartlar acayibinize gitmiştir.

Mart 1924'e gelindiğinde Halife'liğin kaldırılması ve aynı gün çıkarılan 'Tevhid-i Tedrisat' kanunu yabancı ve azınlık okullarının Milli Eğitim Bakanlığı tarafından denetlenmesini sağladı, öğretim birleştirildi. Halife'liğin kaldırılması ve yeni okulların açılması laikliğe atılan adımlardan biridir sadece. Yalnız Halife'liğin kaldırılması olayı sorunlara yol açıcağından Anayasa'ya 'Devletin dini İslam'dır.' maddesi eklenmiştir. Bu madde de gösteriyor ki Cumhuriyet din etkisinden daha sıyrılamamıştır. Her ne kadar bu madde eklenmiş olsada, Şeyh Sait isyanının bir nedeni de Hilafet’in kaldırılması olarak gösterilir.

1928'e gelinirken Medeni Kanunun kabulü, Tekke, Zaviye ve Türbelerin kapatılması, Medreselerin kapatılması hamleleri laiklik adına atılan büyük adımlar olmuştur. Yine aynı sene Anayasa'dan 'Devletin dini İslam'dır.' maddesi çıkarılarak laiklik adına bir adım daha atılmıştır. Yapılan her hamle aslında laik düzene atılan adımlar olmuştur.

1937'ye gelinirken daha bir çok inkılapla beslenen bu genç cumhuriyet aynı yıl Anayasa'ya laiklik ilkesinin eklenmesi sonucunda anayasal bazda laiklik anlayışı kazanmıştır. 1937'den sonra Türkiye Cumhuriyeti laik bir devlet olarak da anılmaya başlamıştır. 1924’te başlayan bu süreç aslında 1937’de sona ermedi. Türkiye halen tam anlamıyla laikliğin tanımını yapamıyor vede laikliği tam anlamıyla uygulayamıyor.



Not: Yazının orjinali Yazarport.com'da yayınlandı. Bu yayınladığım düzenlenmiş halidir.

email: doganozkocaman@gmail.com

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Osmanlılarda Para Birimleri ve 1844 Para Reformu

Osmanlılar İlhanlılar’ın Anadolu üzerindeki egemenlikleri süresince İlhanlı sikkelerini kullanmışlar, İlhanlı Valisi Timurtaş’ın Mısır’a kaçması üzerine de, H.727/1326-27 tarihinde kendi adlarına bastırılmış gümüş sikkeleri kullanmaya başlamışlardır. 15.Yüzyılın son çeyreğine kadar gümüş akçe ile bakır mangırdan oluşan Osmanlı sikkeleri, H.882/1478 yılında Fatih Sultan Mehmet tarafından sultani ya da hasane-i sultaniye adı altında ilk altın sikkenin darbettirilmesi (bastırılması) ile yeni ve önemli bir aşama kaydetmiştir. Çift metalli denebilecek Osmanlı para düzeninde temel ödeme aracı olarak gümüş akçe kullanılmıştır.; gümüş akçenin, gümüş içeriği düşürülmek suretiyle, gerekli görüldükçe tağşiş edilebilmesi mümkün bulunmaktadır, oysa altın liralar, altın içeriği Venedik dükası ve diğer yabancı sikkelere bağlı olduğu için, 17. Yüzyıl sonlarına kadar standardını korumuştur. Osmanlı para sistemi, 1844’e kadar, iki metaldeki, altın ve gümüşteki, fiyat dalgalanmalarına yol açtığı...

Düyun-u Umumiye’nin İşleyişi ve İdari Yapısı

                                  '' Bugün İstanbul Lisesi olarak kullanılan Düyun-u Umumiye                                                                       Binası'nın ana kapısı.'' Düyun-u Umumiye’nin İşleyişi ve İdari Yapısı             1.Yönetimi Merkezi İstanbul’da olan düyun-u Umumiye İdaresi’ yabancı alacaklıları temsil eden 5 ülke temsilcisi ile yerli alacaklıları ve Galata Bankerlerini temsil eden birer üye olmak üzere toplam 7 üyeden oluşan bir idare olunmuştur.Üyelerden birisi İdare Meclisi Başkanı olarak görev yapmakta idi. Ülke temsilcilerinden birisi İngiliz ve Hollandalı alacaklıları, birisi Fransız alacaklıları, birisi A...

Kırım Savaşı ve İlk Dış Borçlanma (1854-1855)

Osmanlı'nın Balta Limanı Anlaşmasını imzaladıktan sonra dış borçlanmaya girmesinin önü açıldığını 'Balta Limanı Anlaşması' isimli makalemde bahsetmiştim. Bu yazımda 2010 yılında hazırladığım üniversite tezimdeki 'Kırım Savaşı ve İlk Dış Borçlanma' kısmana yer vermek istiyorum: Mali buhranların süreklilik kazandığı bir ortamda Kırım Savaşının gündeme gelmesi (1853-1856) Osmanlı Devleti'nin, savaşta müttefikleri olan Fransa ve İngiltere ile 1854 ve 1855 borç anlaşması imzalamasını zorunlu kıldı. Kırım savaşının finansmanı için Osmanlı Devleti toplatmakta olduğu kaimelerden(o dönemde kullanılan kağıt para) vazgeçerek, hemen ordunun bulunduğu yerlerde geçmek üzere 171250 kese ordu kaimeleri çıkarır ve galata sarrafları kaynaklarına başvurur. Gelirleri senede 7.500.000 lira olarak tahmin edilen Osmanlı Hükümeti'nin çıkardığı kaimeler ve başvurduğu iç borç yeterli olmadığından, 4 Ağustos 1854'de Padişah Abdülmecid'in çıkardığı fermanla borç akdi yapıl...