Ana içeriğe atla

Sultan II.Abdülhamid ve Düyun-u Umumiye Meselesi



Sultan II.Abdülhamid ve Düyun-u Umumiye Meselesi

Doğan ÖZKOCAMAN









Bugün Sultan II.Abdülhamid'in ölüm yıldönümü ve ben bu büyük insanı saygıyla anıyorum. Ben bu yazımda Sultan II.Abdülhamid'in ölümünden değilde Osmanlı Devleti'nin Dış Borçlanması ve ardından kurulan Düyun-u Umumiye İdaresi'nden bahsetmek istiyorum. 1838 Balta Limanı Antlaşması ardından Osmanlı ekonomik olarak çöktü diyebiliriz. 1854 Kırım Savaşı'yla dış borçlanmaya başlayan Osmanlı önüne geçilemez bir şekilde borç almaya devam etmiş ve ödemesi gereken borçlar kat be kat artmıştır. 1874'e gelindiğinde Osmanlı bütçesi açıklanmıştı. Açıklanan bütçede 5.000.000 Osmanlı altını açık bulunmaktaydı ve bu Osmanlı mali iflası demekti. Osmanlı bundan dolayı 'Moratoryum'[1] ilan etmek zorunda kaldı. Düşünün ki Sultan II.Abdülhamid 1876'da hem ekonomik yönden hem siyasi yönden Avrupa tarafından baskı gören ve tabiri caizse 'etrafı kurtlarla çevrili' olan bu devletin başına geçmişti. 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı dolayısıyla alınan borçlar ve Osmanlı'nın bu savaşta yenik düşmesi sonucu imzalanan Ayestefanos (Yeşilköy) Antlaşması gereği Rusya'ya savaş tazminatı ödemesi gerekiyordu. Bu savaş tazminatı ve savaş giderleri için alınan borç Osmanlı'ya bir külfet olarak dönmüştü. Ödemesi durdurulan borçlar yüzünden alacaklara karşılık İngiltere ve Fransa savaş gemileri paralarını zorla almak üzere Osmanlı topraklarını işgal edeceklerdi.

Böyle sıkıntılı bir ortamda yabancı alacaklılar ülkeye davet edilir ve ardından 1881 yılının Muharrem ayına denk gelen zamanda kabul edilen, Muharrem Kararnamesi'yle Düyun-u Umumiye İdaresi kurulmasına karar verilir. Tepeden olumsuz yönlerine bakarsak Osmanlı egemenlik haklarına aykırı düşen 'devlet içinde devlet' tanımına uyan bir yapıdır bu kurum. Ayrıca Düyun-u Umumiye İdaresi ülkenin altı tane vergi gelirini (tuz, tütün, ispirto, pul, ipek ve balık resimleri) toplama yetkisi elde etmiştir. Bir de Düyun-u Umumiye'nin yararlarına bakacak olursak. Alacaklılar borçlarının ödemesini garanti altına almış oluyordu. Osmanlı hükümeti de borçlardan % 54'e varan bir indirim elde etmişti. Ayrıca faiz hadleri % 9'lardan % 1'e kadar düşürülmüştü. En önemlisi, Osmanlı Hükümeti bu kararnâme ile Avrupa devletlerinin muhtemel müdahalesini önleyebilmişti. Yani alacaklılara ödeme garantisi karşılığında borcumuzu yarıya indiriyorduk, bir; dahası, faizleri 9'dan 1'e düşürüyorduk iki. Böylece borç yükümüzün hafiflemesi yanında bundan sonraki ödeyeceğimiz miktarı da daha düşük faizle ödeyebilecektik. Mehmet Hakan SAĞLAM tarafından yazılan Osmanlı Devleti'nde Moratoryum 1875-1881 isimli kitapta 1911 yılında yayınlanan Cavit Paşa'nın raporunu aynen aktarıyorum:

''1911 yılında Cavit Paşa tarafından hazırlanan Rumi 1327 (1911) tarihli Osmanlı Devlet Bütçesinin yer aldığı 'İhsaiyat Mecmuası' isimli eserde 1882-1903 tarihleri arasında Düyun-u Umumiye İdaresi'nce alacaklılara yapılan anapara ve faiz ödemeleri hakkında ilginç veriler yer almaktadır. Bu dönem zarfında 100.502.512 Osmanlı Lirası olarak görülen Osmanlı devet borçlarından 24.584.495 lirası anapara, 29.000.189 Lirası da faiz ödemesi olmak üzere toplam 53.584.684 Osmanlı lirası ödeme yapılmış, bu sayede anapara borç rakamı 100.502.515 liradan 75.918.019 liraya gerilemiştir.''[2]

Yukarda görüldüğü üzere Osmanlı egemenlik haklarına her ne kadar aykırı bir kurum olsada Düyun-u Umumiye, borç ödemesi konusunda başarılı sayılabilecek bir grafik izlemiştir. Düyun-u Umumiye'nin kuruluşu, görüldüğü gibi dönemin şartlarını göz önüne aldığımızda Sultan II.Abdülhamid tarafından yapılan akıllıca bir hamledir. Bir de Mustafa Armağan'ın 'Abdülhamid, Düyun-u Umumiye ile dış borcu kapatmıştı' adlı yazısından alıntı yapmak istiyorum:

''Bir başka deyişle, Düyun-u Umumiye İdaresi'nin her türlü icraatı, mutlak olarak aleyhimize işlemiştir diye bir şey yok. Mesela bütçemizin tanzimini ve disipline edilmesini sağladığı, maliyemizin akılcılaşmasına olumlu katkıda bulunduğu nedense gözlerden kaçırılır. Hatta resmi kayıtlara bakıldığında modern bağcılığın, ipekçiliğin ve balıkçılığın gelişmesini de Düyun-u Umumiye İdaresi'ne borçlu olduğumuz anlaşılmaktadır. (Mesela Bursa'daki İpekçilik Enstitüsü bir Düyun-u Umumiye eseridir.) Ayrıca Osmanlı maliye bürokratları modern malî disiplini, Düyun-u Umumiye idaresi sayesinde öğrenmişlerdir. (Bir tür maliye stajı.)'' [3]

Görüldüğü gibi Düyun-u Umumiye İdaresi nerden bakarsak bakalım bizim egemenlik haklarımıza zedeleyen bir kurum olsada yararı göz ardı edilemez. Bunlardan bahsettikten sonra bir de bu kurumun kaldırılışından bahsedelim. Lozan Antlaşmasında bu mesele de görüşülmüştür ve gerçekten çok akıllıca bir şekilde borçların alındığı zaman Osmanlı Devleti'ne bağlı ve Osmanlı yıkılmadan önce veya Osmanlı yıkıldıktan sonra kurulan (buna Türkiye Cumhuriye'de dahildir) devletler arasında borçlar bölüştürülmüştür. Tabiki en yüksek oran Osmanlı'nın devamı niteliğinde olan ve varisi konumunda olan Türkiye'ye düşmüştür. Türkiye'de bu borçları 1954'e kadar ödemiştir. Bu da gösteriyor ki 19.yüzyılda yapılan hatalar 100 yıl boyunca milletimizi uğraştırmıştır.

Sultan II.Abdülhamid her ne kadar çokta tartışılan bir Padişah olsada gün be gün yaptığı iyi şeyler anlaşılıyor. Düyun-u Umumiye meselesi bunlardan sadece bir tanesi onun yaptığı yararlı şeyleri gerçekten saymakla bitiremeyiz. Yazımı Üstat Necip Fazıl'ın bir sözüyle bitirmek istiyorum.

''Abdülhamid'i anlamak her şeyi anlamak olacaktır.''

Dipnotlar:
[1] Moratoryum: Borçların askıya alınması, dondurulması ya da ödemelerin tümü ile ertelenmesi demektir.
[2] Mehmet Hakan SAĞLAM, Osmanlı Devleti'nde Moratoryum 1875-1881, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, Birinci Basım, İstanbul, 2007, s.137
[3] http://www.mustafaarmagan.com.tr/yaziGoster.php?yaziNO=1236


email: blog@doganozkocaman.com

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Osmanlılarda Para Birimleri ve 1844 Para Reformu

Osmanlılar İlhanlılar’ın Anadolu üzerindeki egemenlikleri süresince İlhanlı sikkelerini kullanmışlar, İlhanlı Valisi Timurtaş’ın Mısır’a kaçması üzerine de, H.727/1326-27 tarihinde kendi adlarına bastırılmış gümüş sikkeleri kullanmaya başlamışlardır. 15.Yüzyılın son çeyreğine kadar gümüş akçe ile bakır mangırdan oluşan Osmanlı sikkeleri, H.882/1478 yılında Fatih Sultan Mehmet tarafından sultani ya da hasane-i sultaniye adı altında ilk altın sikkenin darbettirilmesi (bastırılması) ile yeni ve önemli bir aşama kaydetmiştir. Çift metalli denebilecek Osmanlı para düzeninde temel ödeme aracı olarak gümüş akçe kullanılmıştır.; gümüş akçenin, gümüş içeriği düşürülmek suretiyle, gerekli görüldükçe tağşiş edilebilmesi mümkün bulunmaktadır, oysa altın liralar, altın içeriği Venedik dükası ve diğer yabancı sikkelere bağlı olduğu için, 17. Yüzyıl sonlarına kadar standardını korumuştur. Osmanlı para sistemi, 1844’e kadar, iki metaldeki, altın ve gümüşteki, fiyat dalgalanmalarına yol açtığı...

Düyun-u Umumiye’nin İşleyişi ve İdari Yapısı

                                  '' Bugün İstanbul Lisesi olarak kullanılan Düyun-u Umumiye                                                                       Binası'nın ana kapısı.'' Düyun-u Umumiye’nin İşleyişi ve İdari Yapısı             1.Yönetimi Merkezi İstanbul’da olan düyun-u Umumiye İdaresi’ yabancı alacaklıları temsil eden 5 ülke temsilcisi ile yerli alacaklıları ve Galata Bankerlerini temsil eden birer üye olmak üzere toplam 7 üyeden oluşan bir idare olunmuştur.Üyelerden birisi İdare Meclisi Başkanı olarak görev yapmakta idi. Ülke temsilcilerinden birisi İngiliz ve Hollandalı alacaklıları, birisi Fransız alacaklıları, birisi A...

Kırım Savaşı ve İlk Dış Borçlanma (1854-1855)

Osmanlı'nın Balta Limanı Anlaşmasını imzaladıktan sonra dış borçlanmaya girmesinin önü açıldığını 'Balta Limanı Anlaşması' isimli makalemde bahsetmiştim. Bu yazımda 2010 yılında hazırladığım üniversite tezimdeki 'Kırım Savaşı ve İlk Dış Borçlanma' kısmana yer vermek istiyorum: Mali buhranların süreklilik kazandığı bir ortamda Kırım Savaşının gündeme gelmesi (1853-1856) Osmanlı Devleti'nin, savaşta müttefikleri olan Fransa ve İngiltere ile 1854 ve 1855 borç anlaşması imzalamasını zorunlu kıldı. Kırım savaşının finansmanı için Osmanlı Devleti toplatmakta olduğu kaimelerden(o dönemde kullanılan kağıt para) vazgeçerek, hemen ordunun bulunduğu yerlerde geçmek üzere 171250 kese ordu kaimeleri çıkarır ve galata sarrafları kaynaklarına başvurur. Gelirleri senede 7.500.000 lira olarak tahmin edilen Osmanlı Hükümeti'nin çıkardığı kaimeler ve başvurduğu iç borç yeterli olmadığından, 4 Ağustos 1854'de Padişah Abdülmecid'in çıkardığı fermanla borç akdi yapıl...